>

http://www.zeynep-sofi34  
 
  Abdülhamit ve Siyonist Plan 18.04.2024 14:04 (UTC)
   
 
                   







SABRİ GÜLTEKİN

ABDÜLHAMİT VE SİYONİST PLAN

Sabri Gültekin

halil...@yahoo.com
   

  
Insanlik ölüm döseginde!
        Siyonist katillerin "Arz-i Mev'ud" hayalleri için kasip
kavurdugu Islâm dünyasi, hergün farkli bir felaketle sarsiliyor.
Masumlarin üzerine atilan her füzede Seca'lar, Hüda Galya'lar,
Ali Saita'lar, Ahmet Ali'ler degil, insanlik can çekisiyor.
Lübnan ise, "Bagdatlasmamak" adina insanlik nöbeti tutuyor
        Bugün ates topuna dönen ve insanligin mumla arandigi Müslüman
cografyada, olup bitenleri anlayabilmek için geçmiste yasanan bazi
olaylari hatirlamakta fayda var. Tarihin derinliklerine baktigimizda;
Bati'nin, Haçli Seferleri'yle bugün gördügümüz vahset
manzaralarini aratmayacak davranislar sergiledigini görüyoruz. O
dönemde Müslüman cografyada istedigini elde edemeyen mimsiz
medeniyetin temsilcileri, ceplerine koymak zorunda kaldiklari
planlarini, simdi degisik versiyonlariyla birer birer uygulama
çabasinda. Selahaddin Eyyubî ve onun torunlarini alt edemeyen Haçli
zihniyeti, 20. yüzyilin baslarinda gelistirdigi politik argümanlarla,
önce Osmanli'yi "Hasta Adam" ilan ederek baslarlar ise.
        Dönem, Osmanli ile Rusya arasinda cereyan eden "93 Harbi"ne
rastlar. Osmanli'nin finansal yapisi çok bozuktur ve acilen paraya
ihtiyaci vardir. Bunu firsat bilen siyonist Theodor Herzl, Sultan
Abdülhamid'e giderek, Filistin'den toprak satin almak
istediklerini beyan eder. Ancak, Sultan Abdülhamid: "Sehid kaniyla
alinan topraklar parayla satilmaz" diyerek Herzl'i huzurundan
kovar. Theodor Herzl, istediklerini alamamanin hinciyla Avrupa'ya
döner. Ve yasanan olaylari rapor halinde diger siyonist ileri
gelenlerine sunar. Bunun üzerine, aralarinda yaptiklari toplantida,
"Büyük Israil" emellerinin önündeki engelleri nasil
kaldiracaklarina dair planlarini tekrar gözden geçirirler.
                Siyonistlerin sinsi planlari
        Almanya'da 5 yil süren hazirliklar tamamlandiktan sonra, 1897'de
meshur "Basel Konferansi"ni yaparlar. Bu konferansta üç temel
karar alinir: 1) Sultan Abdülhamid tahttan en kisa sürede
indirilecek, 2) Osmanli "Hilafet"ine son verilecek, 3) Kademeli
olarak Islâm dini yeryüzünden silinecek.
Bu asamadan sonra, devreye Sultan Abdülhamid'i tahttan indirme ve
Osmanli'yi yikma projesini yürütecek olan Emanuel Karasso girer.
Karasso, Italyan Mason Locasi'nin baskani, siyonistlerin planlarini
kurnazca uygulamaya en müsait isimdir. Görevi alir almaz bütün
argümanlari kullanarak, Sultan Abdülhamid ve Osmanli'yi çökertme
tezlerini hazirlar. Karasso ilk etapta, Selanik'te Mason Localarini
açar, daha sonra da Ittihat ve Terakki Partisi'ni hayata geçirir.
Bölgedeki bazi önemli komutanlari etrafinda toplayarak çöküsün
baslangicini hazirlamaya baslar. Önce ordu isyan ettirilir. Sonra
politik faaliyetlere basvurulur. 1. Osmanli Meclisi, sayica
yogunlasmaya baslayan Ermeni, Rum ve Yahudi azinliklarinin ipleri
ellerine alma oyunlari sonucu kapatilir. Kiskirtma ve kan dökme
eylemlerini engellemek için açilan 2. Osmanli Meclisi'ne, daha
büyük çogunlukla gelen Emanuel Karasso, artik Selanik Mebusu'dur.
Süreç artik Karasso'nun istedigi gibi çalismaktadir. Aradan 1 yil
geçmis ve Meclis'te oy çokluguyla (1909) Sultan Abdülhamid'in
halline karar verilmistir. Ve Basel'de alinan kararlarin 1. maddesi
uygulamaya konulmustur.
        Lozan'da kapilari aralayan gizli el
Sira 2. maddenin hayata geçirilmesine gelmistir. Emir komutayi iyice
eline alan Ittihat ve Terakki Partisi'nin ilk icraati, Trablus'taki
Garp Cephesi'ni dagitmak olur. Garp Cephesi'ndeki tecrübeli
komutanlarin tayin edilmesi sonucu 1911'de Trablus, Italyanlara
verilir. Ordu, Balkan Harbi'nden sonra 1912'de 1. Dünya Harbi'ne
sokulur. Böylece bütün cephelerde dünya ile savasmak zorunda kalan
Osmanli Ordusu, halsiz ve bitkin düsürülür. Yani tahttan indirilen
Sultan Abdülhamid'den sonraki dönemde, 15 yil harbettirilen
"Hasta Adam" Osmanli son darbelerle ölüme terkedilir! Ve
Basel'de alinan kararlarin 2. maddesi de böylece uygulamaya
konulmustur.
Artik siyonistlerin, 3. maddeyi devreye sokmak için önlerinde hiçbir
engel kalmamistir. 5 yil sürecek olan Istiklâl Harbi'nin ardindan,
"Ölümü gösterip, sitmaya razi etme" sürecinde atilacak
adimlarin hesaplari yapilmaya baslanir. Tarihler 24 Temmuz 1923'ü
gösterdiginde, yüzyillardir bu cografyada denge unsuru konumundaki
Osmanli'nin torunlari, sahneye konulacak oyunun figüranlari olarak
"Lozan" tiyatrosuna davet edilir. Görüsmeler esnasinda Fransiz
Klemenso, Kur'an-i Kerim'i havaya kaldirarak: "Bakiniz bu
görüsmelerde aylardan beri bir adim dahi atamiyoruz. Bunun sebebi
açiktir. Eger bu kitaba bagli olacaksaniz, biz size bagimsizlik
vermeyiz. Çünkü bu kitap siz Müslümanlara; Hiristiyan ve
Yahudilerle dost olmamayi emrediyor. Bu kitaba uymaya devam ederseniz,
düsmanligi sürdüreceksiniz demektir. Bu sartlarda da sizinle baris
yapmamiz mümkün olmaz" der ve görüsmeleri kilitler.
        Iddialara göre, Ismet Pasa (Inönü) ile Lozan'a giden siyonist
doktrinci Haim Nahum, müzakerelerin çikmaza girdigini görünce,
Türk heyeti adina "Hilafet'in kaldirilarak, Islâm'la olan
baglardan yeni kurulacak devletin koparilacagi" garantisini verir.
Ancak, verilen bu teminatlar sonucu bir anlasmaya varilabilir. Nitekim,
Cumhuriyet'in ilanindan kisa bir süre sonra, 3 Mart 1924 tarihinde
Meclis''te alelacele görüsülerek kabul edilen kanunlar, yeni
siyasi yapilanmanin istikametini göstermesi açisindan önemli
ipuçlari veriyordu. Ayni gün çikarilan "Hilafet"in
kaldirilmasiyla ilgili kanunla, yeni devletin Islâm dünyasi ile
baglarini koparacak, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de medreselerin
kapatilmasi saglanacakti.
Yillardir gündemi mesgul eden Lozan Antlasmasi'nin "zafer mi,
hezimet mi?" tartismalari bir yana dursun, sonuçlari kismen ortada.
Bir taraftan "Kibris", "12 Adalar", "Musul" ve
"Kerkük" meseleleri bu antlasmanin sonucu olarak basimizi
agritirken, diger taraftan da gizliligiyle kafalari karistirmakta.
                "Kurudukça sulayin, yeserdikçe budayin..."
        Çünkü, Lozan Antlasmasi'yla ilgili oturum tutanaklari hâlâ sir
gibi saklaniyor. Üzerinden tam 83 yil geçmesine ragmen. Arsivlerde
saklanan bu antlasmanin kamuoyuna açiklanamamasi, ne derece gizemli
bir yolda yürüdügümüzün isareti. Haim Nahum'un, "Biz Türk
milletini bagimsizliga kavusturduk, ama manen yiktik. Bir daha ayaga
kalkamazlar" deme cüretinin altinda yatan gerçekler neydi acaba?
Belki de bu sorunun cevabi yasadigimiz olaylarin içerisinde gizlidir.
Ve ilginç bir anektod. Ingiliz eski Devlet Baskani Wilson Churchill,
1932 yilinda Avam Kamarasi'da yaptigi konusmada milletine ve
temsilcilerine su beyanati vermektedir: "...Türkleri güç ve
agirlik olarak yüz grama çikarmamali, elli grama ise hiç
düsürmemeliyiz. Onlari biraz kuruyunca sulamak, biraz yeserince de
budamak icap eder. Ellerindeki Kur'an-i Kerim'i alamazsak,
Türkleri yenmemiz mümkün degil. Öyleyse simdiden Türkiye'ye
karsi dinsizlik silahlarini çevirerek, en hassas imanli kalplerinden
vurmaya hazir olmaliyiz."
1932'de Ezan'in Türkçelestirilmesi, Kur'an'in Arapça olarak
okunmasinin yasaklanmasi, basörtüsünün okullarda sorun haline
getirilmesi, "Kur'an'i kapa, kadini aç" felsefesinin ayyuka
çikarilmasi, Sünnî-Alevî kesimin mezhep kavgasina sürüklenmek
istenmesi, Güneydogu'da kardesi kardese kirdirma politikasi... Evet,
bunlar Müslüman cografyada, sirasi geldikçe sahnelenen senaryolarin
bazi bölümleri. Ve Basel'de alinan kararlarin 3. maddesi hâlâ
uygulanma asamasinda... Gerek ülkemizde ve gerekse yanibasimizdaki
"Ortadogu"da yasanan sicak olaylar, gelecege dair çok önemli
ipuçlari veriyor. Siyonistlerin "Arz-i Mev'ud" hayalleri için
kasip kavurdugu Islâm dünyasi hergün farkli bir felaketle
sarsiliyor.
                Kanli yol haritasinin nihaî hedefi
        "Dünyayi Amerika'nin, Amerika'yi da siyonistler"in yönetme
egilimi gelisen olaylardan açikça görülüyor. Israil;
Filistin'den açmaya basladigi isgal koridorunu Lübnan'dan devam
ettirerek Suriye'ye ulasacak, oradan da "Israil haritadan
silinmelidir" diyen Iran'a siçrayacaktir. Bu kanli yol haritasinin
nihaî hedefine ise Türkiye konulacaktir. Yani gözüken o ki, bütün
bölge topyekün bir istilanin, parçalanmanin ve çatismalarin
esiginde. Bu tehdidi önlemenin yolu ise Türküyle, Arabiyla,
Kürdüyle, Acemiyle daha agir yara almadan, kurtulus planlarini
yapmaktan geçiyor. Su anda kan gölüne dönen bölge, 1932 ve
1939'da Ingilizlerin yaptigi "Ortadogu" tanimlamasinin sonucu
olarak sürekli olarak sömürülmeye ve müdahalelere açik hale
getirilmistir. ABD, Ingiltere ve Israil ser ittifakinin planlari
geregi, önce Ortadogu'da kaynaklar talan edilecek, sonra
"Islâm" tehdit(!) olmaktan çikartilacak ve uzun yillar sürecek
olan esaret günleri baslayacaktir. Ilk bakista komplo teorisi gibi
geliyor insana degil mi? Yazimizin bir kisminda, bu bölgenin hamisi
olan Osmanli'nin nasil çökertildiginin ipuçlarini vermeye
çalistik. Ve Basel'de siyonistlerce, Müslümanlar üzerinde
uygulanmak üzere çizilen yol haritasinin görünen yüzünü
yansitmaya gayret ettik.
                Geçmisten hiç ders alinmadi
        Fakat yasanan bunca olumsuzluklara ragmen, geçmisten hiç ders
almadik. Oynanan oyunlari kollarimizi birbirine kavusturarak seyrettik.
Sömürgecilerin hegemonyasina son verecek ve Müslüman cografyanin
kurtulus reçetesi olacak "D-8 Projesi"nin rafa kaldirilmasini
umursamadik. Çevremizde olup bitenlere duyarsiz kaldik. Bati'nin,
Müslümanlara reva gördügü vahseti hep susarak izledik. Sustuk,
sustuk, sustuk...
Dün Bosna'da Sirplarin; 200 binden fazla Bosnagi, gözümüzün
içine baka baka katletmesine seyirci kalarak, sustuk.
ABD'nin, 11 Eylül saldirilarini bahane ederek, Afganistan'i isgal
etmesine, sustuk.
Irak'in, Saddam'in Ortadogu'yu tehdit eden kimyasal silahlarindan
arindirilma(!), halki özgürlestirme(!) teraneleriyle talanina,
sustuk.
Bölgede, isgal güçlerinin basarisi için Sii ve Sünnîlerin mezhep
kavgasina tutusturulmasina, Musul'da, Kerkük'te Türkmenlerin
yurtlarindan edilmesine ve binlerce masum insanin katledilmesine,
sustuk.
Refik Hariri suikastini planlayip uygulayanlarin; çirkefliklere
basvurarak, bölgeyi güvenlikten yoksun birakmak için Suriye'yi,
Lübnan'dan sessiz sedasiz çikarmalarina, sustuk.
Filistin, siyonist Israil'in kanun tanimaz hezeyanlariyla inim inim
inletilirken, sustuk.
Gazze ve Beyrut, insanligi yok etmek üzere gelistirilen kimyasal
silahlarla hedef tahtasi haline getirilirken, sustuk.
Israil'in, Lübnan'da Hizbullah'i çökertmek(!) için giristigi
"insanlik suçu"na seyirci kalarak, sustuk.
                "Dinlerarasi Diyalogcular" nerede?
Moskova'daki G-8 Zirvesi'nde 'bölgeyi paylasim planlari'
yapanlarin siyonist Israil'i kollayarak, olup bitenlerden Iran'i,
Suriye'yi sorumlu tutmasina, Hamas ve Hizbullah'a kan serbetinin
reva görülmesine, sustuk.
Dün Bosna'da, Çeçenistan'da, Afganistan'da, Irak'ta,
Filistin'de oldugu gibi bugün de Lübnan'da; Seca'larin, Hüda
Galya'larin, Ali Saita'larin, Ahmet Ali'lerin kulaklari sagir
eden feryatlarina vicdanimizi ve gözlerimizi kapayarak, sustuk.
Insan Haklari savunuculari sustu, NATO sustu, Birlesmis Milletler
sustu, bir avuç siyonisti alt etmekten aciz 200 milyon nüfuslu Arap
dünyasi sustu, yillardir Bati'nin tesviklerinden yemlenenler sustu,
en çok da bu cografyanin hamisi olarak bilinen "Islâm Konferansi
Örgütü" sustu.
"Dinlerarasi Diyalog" hayalleri pesinde kosanlar, mustazaflara reva
görülen vahset karsisinda; "Istedigimiz neticeyi alamadik. Verilen
mesajlar kapali kapilar arkasinda kaldi" demekle yetindi ve sustu.
Bu sessizlikleri bozan Iran, nükleer enerji israrinda bir kez daha
hakli çikti. Misir ve bazi Körfez ülkelerine ders verircesine.
Ve Türkiye. Bizim suskunlugumuzu ise Kuzey Irak'tan sizan PKK'nin
terörist eylemleri bozdu. Ortadogu'daki olaylara karsi
suskunlugumuzu bozmaya hazirlandigimiz bir dönemde, PKK saldirilariyla
kendi derdimize düsmek zorunda birakildik. Lübnan'da sikilan
kursunlar Bitlis'te ve Siirt'te yankilanmaya basladi. Türkiye,
bölgede olup bitenleri görmemesi için PKK terörüyle "ikaz"
edilmis oldu, siyonistler tarafindan. Böylece, iki ates arasinda kalan
masum Müslümanlari, Türk halkinin manevi korumasindan mahrum
birakmanin sinyalleri verildi. Ve siyonistler, kuyruklari sikistiginda
hep bunu yapti!
        Bu yazi kaleme alindiginda tarihler 27 Temmuz 2006'yi gösteriyordu.
Müslüman cografya; insanliktan yoksun Israil'in, topyekün imha
seferberligi karsisinda çaresizlik içinde evlatlarina agliyordu.
Havadan ve karadan yapilan saldirilar sonucu Filistin 140 (28 Haziran
itibariyle), Lübnan ise 600'e (12 Temmuz itibariyle) yakin evladini
kaybetmisti. Lübnan; onca vahset ve çaresizlige inat,
"Bagdatlasmamak" için direniyordu. Insan kalabilmenin nöbetini
tutarcasina.
                Islâm dünyasinin ölüm-kalim savasi
"Yeni Küresel Sistem"de hiçbir temsil yetkisi taninmayan
Müslümanlar; artik basta siyonist Israil ve Amerika olmak üzere,
Bati'nin topyekün "Dönüsüm Projesi"nin hedefi konumundadir.
Küresel iktidar; hegemonyasi ugruna Müslüman cografyasini vahsice
yagmalanmaktadir. Siyonistlerin oyuncagi konumundaki ABD ve yandaslari,
11 Eylül 2001 saldirilari sonrasi, kaynaklarin ve pazarin
paylasilmasina yönelik açikça savas ilan etme egilimine girmistir.
Bu açidan bakildiginda Müslüman cografya; Haçli Savaslari, Mogol
Istilasi ve Osmanli siyasal otoritesini yok edip bütün bölgeyi
sömürgelestiren Birinci Dünya Savasi'ndan sonra, dördüncüsünü
yasadigi bir sok dalgasiyla yine karsi karsiyadir. Yeryüzünün enerji
kaynaklarini, kara ve deniz ticaret yollarinin büyük bir bölümünü
barindiran bölge aslina bakilirsa bir "Dünya Savasi"
yasamaktadir. "Yeni Dünya Düzeni" ve "Büyük Ortadogu
Projeleri"nin dayatildigi Müslüman cografya 20. yüzyili kayip
yillar olarak geçirdi. 21. Yüzyilda da kayip edip etmeyecegini,
ayakta kalip kalmayacagini bu savas belirleyecektir. Temenni ederiz ki,
bu soklar, uzun bir dönemi sessiz geçiren Islâm dünyasini ayaga
kaldiracak sonuçlar dogursun.


https://groups.google.com/forum/?hl=tr&fromgroups#!msg/hakyolu/9QLrvzGFMvo/ZM-fkXpluiUJ


SABRİ GÜLTEKİN

ABDÜLHAMİT VE SİYONİST PLAN

Sabri Gültekin
halil...@yahoo.com

 

 

 
 
 
 
 
 
 
  http://www.zeynep-sofi34.tr.gg
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  KURAN-KERİM RADYOSU
Bugün 3 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!